İSRAİL İNSANLIĞIN BAŞINI YİYEN BİR ÇIBANBAŞIDIR!

19.8.2022

İSRAİL İNSANLIĞIN BAŞINI YİYEN BİR ÇIBANBAŞIDIR!

Milletvekilimiz Abdülkadir Karaduman gündeme dair açıklamalarda bulundu. 
 
 
Kuruluşu, misyonu ve icraatları ile hiçbir zaman vicdanlarda meşruiyet kazanamayacak azılı bir katil İsrail, destekçilerinden aldığı cesaret ile pervasızca ve başına buyruk bir şekilde insanlık onurunu ayaklar altına almaya devam etmektedir.
 
 
Günümüze kadar terörist İsrail, insanlığın gözü önünde işlediği bütün suçlar, katliamlar, hak ihlalleri, yayılmacı işgal politikaları vb. uluslararası güçler tarafından kınanmaktan öteye geçmemiş ve BM’nin aldığı 181 ve 194 No’lu kararlara rağmen herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. 
 
 
Hiçbir inancı, hiçbir değeri, hiçbir insani özelliği taşımayan, adeta kan ve gözyaşından beslenen bu terör örgütü, uluslararası yaptırım gücü olan oluşumların sessizliğinden daha da cesaret almaktadır.
 
 
Bu şebeke aldığı bu cesaret ile Gazze’de bir açık hava hapishanesi oluşturmuş ve orada yaşayan milyonları ölüme mahkûm etmiştir.
 
 
İsrail, sadece Filistinliler için değil, bütün insanlık için tehdittir. Coğrafyamızı tarumar edecek olan, “Arz-ı Mev’ud” hedefi doğrultusunda yakıp yıkmaktan, çocuk, kadın, yaşlı genç demeden masum insanları katletmekten geri durmamaktadır. 
 
 
Yaşanan ve yaşanmakta olan bunca vahşete, katliama rağmen ülkemizle terörist İsrail arasındaki ilişkiler her geçen gün daha da güçlendirilmiş, normalleştirilmeye çalışılmıştır. 
 
 
Bunun son örneği; Dün yapılan açıklamayla Türkiye’nin İsrail’e büyükelçi atanacağının duyurulmasıdır. Terörist İsrail’e büyükelçi atanması, işgalin ve katliamların meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir.
 
 
Saadet Partisi olarak; bu durumu kabul etmemiz mümkün değildir. Buradan açık çağrımızı yineliyoruz:
 
 
Teröristle normalleşme olmaz. Filistin topraklarını işgal etmeyi, Filistinli Müslümanları katletmeyi bir rutin haline getirmiş bir teröristi resmi olarak tanımak ve büyükelçi atamak apaçık bir ihanettir. 
 
 
“Dün dündür, bugün bugündür” diyerek kendinizi kandırabilirsiniz ancak bu milleti kandıramazsınız.
 
 
Tarih, azılı teröristleri turkuaz halılarla, atlı süvarilerle nasıl karşıladığınızı ve mazlum Filistin halkına nasıl ihanet ettiğinizi kayıt altına alıyor. 
 
Son pişmanlık fayda eder diyor ve sizi bu yanlıştan bir an önce geri dönmeye davet ediyorum.  
 
 
Müslüman coğrafyalarda işgaller ve katliamlar sürerken İslam ülkelerinin bu işgallere ve katliamlara karşı sessiz oluşu ve ortak bir duruş sergilemekten yoksun oluşlarını üzülerek takip etmekteyiz. 
 
 
Bu sessizlik ve parçalanmışlıktan cesaret alan İsrail ve en büyük destekçisi ABD; Suriye’nin (Golan Tepeleri), Mısır’ın (Sina Yarımadası) gibi yerleri işgaline devam etmekte ve bu toprakların kendi sınırları içerinde tanınmasını uluslararası kamuoyuna dayatmaktadır.
 
 
Ortaya çıkan sonuç şudur ki; mevcut iktidar söylemleriyle milletimizi memnun ederken eylemleri ile İsrail’i memnun eden bir yönetim anlayışına sahiptir. 
 
 
İfade etmek isterim ki, bu anlayışın vicdanlarda da inancımızda da yeri yoktur. Çünkü Kudüs inananların özgürlüğünün nişanesidir. Aynı zamanda yeryüzünde Müslümanlar için kutsal olan üç önemli mabetten (Kâbe/Mescid-i Nebevi/Mescid-i Aksa) biridir.
 
 
Filistin meselesi; Müslüman, Yahudi veya Hıristiyan meselesi değil, bir insanlık, bir vicdan meselesidir. Ayaklar altına alınan insanlık onurunun yüceltilmesi meselesidir. İsrail insanlığın başını yiyen bir çıbanbaşı niteliğindedir.
 
 
Ülkemizin idarecileri konuyla ilgili tavır takınırken bu gerçekleri göz ardı etmemelidir. Bu kapsamda;
 
 
1.  Terörist İsrail’e büyükelçi ataması yapılmamalıdır.
 
2.  Ticari, askeri veya stratejik bütün ortaklıklar durdurulmalı ve yeni anlaşmalar yapılmamalıdır.
 
3.  İİT ve D-8 teşkilatları ile bir araya gelinmeli ve Sosyal, Siyasi ve Ekonomik yaptırım kararları alınmalıdır.
 
4.  Gazze’deki ambargoyu delecek adımlar atılarak dünya ile olan bağlantısı sağlanmalıdır. Bunun ilk adımı da Gazze’ye limanlar açarak güvenliğini temin etmek olmalıdır.
 
5.  Kudüs bütün bir şekilde Filistin’in başkenti ilan edilmelidir. İslam ülkeleri ve diğer ülkeler de buna teşvik edilmeli, bunun için kamuoyu oluşturulmalıdır.
 
Yukarıda ifade ettiğimiz bu adımlarının atılması hayati önceliğe sahiptir.
 
 
Elbette Filistin Gazze’den ibaret değildir. Saadet Partisi olarak bizim meselemiz, Doğu Kudüs veya Batı Kudüs değil özgür Kudüs’tür. Filistin'in sadece bir kısmının değil, tamamının bağımsızlığıdır.
 
 
Değerli Arkadaşlar 
 
 
Hastayı “müşteri” olarak gören anlayış, sağlık sistemini çökme noktasına getirmiştir.
 
 
Hastanelerin “hasta garantili” şekilde işletiliyor olması, hastanın müşteri olarak görüldüğünü gösteren açık bir örnektir.
 
 
Ancak aslolan hastalıkların önlenmesi ve kaliteli sağlık hizmetinin bütün vatandaşlara ulaştırılması olmalıdır. 
 
 
Ancak bugün baktığımızda; 
 
 
Hastanelerin çoğu şehir hastanelerine bağlandı ve haliyle yoğunluk arttı. Doktorlar ve sağlık çalışanları meslekten soğutuldu.
 
 
Sağlık mesleğinin itibarı zedelendi. Hastaneler doktorsuz, hastalar randevusuz kalıyor maalesef. 
 
Bakınız yüzlerce mesaj alıyoruz; vatandaş ya hiç randevu bulamıyor veya birkaç ay sonrasına randevu bulabiliyor.
 
 
Çoğu büyük ilçede bile branş doktoru olmadığı için hastalar şehir merkezine tedavi olmak için gidip gelmek zorunda kalıyor. 
 
 
Randevusuz ve doktorsuz devlet hastanelerinde tedavi olamayan hastalar özel hastanelere yönelmek zorunda kalıyor.
 
 
İmkânı olmayan hastalar ise aylarca beklemek zorunda kalıyor. 
 
Bakın erken teşhis ve tedavisi son derece kritik olan kanser hastalığı şüphesiyle tedavi gören bir hastaya bile 2 ay sonrasına MR randevusu veriliyor. 
 
 
Ortopedik veya nörolojik bir rahatsızlığınız varsa kimi illerde ortalama 4 ay randevu beklemek zorunda kalıyorsunuz.
 
 
Tıkanma noktasına gelmiş olan sağlık sistemindeki sorunların giderilmesi için ivedilikle gerekli adımlar atılmalıdır. 
 
 
Hastanelerdeki “hasta garantisi” yöntemi iptal edilmelidir. Vatandaşı müşteri olarak gören anlayış terk edilmelidir. 
 
 
Vatandaşına sağlık hizmeti sunmak sosyal devlet olmanın en temel gerekliliklerinden biridir.
 
 
Devlet bu hassasiyetle sağlık hizmetinin bütün vatandaşlarına kolaylıkla ulaşmasını temin etmek için çalışmalıdır. 
 
 
Doktorların ve sağlık çalışanlarının meslek itibarını korumak ve sağlıkta şiddet olaylarının önlenmesi için yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 
 
 
Değerli Arkadaşlar;
 
2012’den bugüne kadro mücadelesi veren yüzbinlerce taşeron işçi seslerini duyurmaya çalışıyor.
 
Taşeron işçilerin çoğu asgari ücret karşılığında, özlük haklarından mahrum bir şekilde çalışıyorlar. 
 
 
Kira fiyatları bile kentlerde ortalama 3-4 bin TL olmuşken faturalar ve diğer harcamalar hesap edildiğinde taşeron işçiler için geçinebilmek imkânsız hale gelmiştir.
 
 
Bakınız temmuz ayı rakamlarıyla ifade ediyorum;
 
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 6 bin 839 lira 64 kuruşa,
 
Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 22 bin 278 lira 98 kuruşa yükselmiştir. 
 
Taşeron işçilerinin çoğunu asgari ücret karşılığında çalıştırmak, milyonlarca asgari ücretli gibi onları da açlığa mahkûm etmektir.
 
Bu işçilerin kadroya dahil edilerek maaş ve özlük haklarının iyileştirilmesi için gerekli düzenleme ivedilikle yapılmalıdır. 
 
 Kamuda KİT'lerde 696 sayılı KHK’da kadro kapsamı dışında kalan;
 
- Belediye Taşeron İşçileri
 
- Karayolları Taşeron İşçileri
 
- Sağlık Taşeron İşçileri ve Fizyoterapistler,
 
- Yemekhane Çalışanları 
 
- Vakıfbank Çalışanları
 
- KİT Taşeron İşçileri 
 
- Sosyal Tesis Çalışanları
 
- Müşavir Firma Çalışanları 
 
- Kamu Çağrı Merkezi Çalışanları ve
 
Diğer %70 engeline takılanlar ve 4 Aralık mağdurları için kadro talebini buradan tekrar dile getiriyorum.
 
Bu çağrılara daha fazla kulak tıkamayın!
 
Verdiğiniz sözleri unutturmak için çeşitli algı operasyonları yapıyorsunuz. 
 
İnanın ki algıları yönetmek için harcadığınız enerjiyle birçok sorun çözülebilir, algı yönetiminden vazgeçin sorun çözmeye odaklanın!”